Eşimle kızımız doğmadan önce de her fırsatta bir yerlere seyahat etmeye çalışırdık. Ela doğduktan sonra da bu alışkanlığımızdan vazgeçmedik. Artık eskisi gibi özgür değildik. Hayatımıza bebek arabası, kangurusu, mamaları, oyuncakları, çocuk bezi, eşyalarını koyduğumuz çanta, vs. girmişti. Geçen yedi yıla bakınca onunla yaptığımız tatillerin daha farklı olduğunu, bazen eğlenceli, bazen sinir bozucu ama genelde daha heyecan ve aksiyon dolu olduğunu farkediyorum.
Ela ile ilk gezimiz 5,5 aylık iken başlayıp, onunla birlikte Avrupa, Asya, Amerika’da birçok şehre seyahat ettik. İtiraf ediyorum; çocukla gezmek çok kolay ve rahat değil, ama aynı zamanda keyifli.. Genelde söylenen çocuk büyüdükçe hayat zorlaşır lafının seyahatlerde de geçerli olduğunu yaşayarak öğrendik. Seyahatlerimizde birçok deneyim yaşadık ve çocuk ile seyahat konusunda ipuçları edindik, ilginizi çekerse bunları da sizlerle paylaşmayı istiyoruz.
Bizim kızımız ile ilk seyahatimiz kendisi 5,5 aylık iken Eylül ayında önce Londra’ya daha sonra Edinburgh’a olmuştu. Biletimizi erkenden alıp, THY’yi de arayıp, en ön 2 koltuğu kendimize rezerve ettirmiştik. Uçaklarda en ön koltukların önüne bebekler için yataklar monte edebiliyorlar ve bu yataklar 12 kiloya kadar taşıyabiliyor. Biz kızımız 2,5 yaşına gelene kadar bu yatakları kullandık ve oldukça kullanışlı, rahat olduklarını söyleyebiliriz. Uçak saatlerimizi genelde kızımızın uyku saatlerine göre ayarlıyor, uçağa binmeden uyutmuyor ve böylece en azında 1,5 saatini uyuyarak geçirmesini sağlıyorduk. Kulakları rahatsız olmasın diye uçak kalkarken ve inerken meme emiyordu veya biberonla süt içiyordu. Uçak kalkmadan önce aç olmasına da dikkat ediyorduk.
5,5 aylık olunca 2-3 saatte bir yapılması gereken bir rutinimiz vardı; karnını doyuruyor, gazını çıkarıyor, altını değiştiriyor ve hemen hızlıca gezmeye başlıyorduk. Böylece yaklaşık 1-1,5 saat gezme imkanımız oluyordu. Bu sürenin sonunda döngü yeniden başlıyordu. Ama bu iyi günlermiş, çünkü ekstra hiçbir istekleri olmadığı ve ilerde çok duyacağınız “sıkıldım ben” cümlesine maruz kalmadığımız zamanlarmış.
Bu arada bizim kızımız geceleri hala süt için 2-3 defa uyanıyordu ve bizi uykusuz bırakıyordu. Üstüne Londra – Türkiye arasındaki 2 saatlik fark eklenince Ela sabah saat 05.00’de uyanmaya başlamıştı. Şansımıza Eylül olmasına rağmen hava güzeldi ve Ela uyuyunca nerede olursak olalım hemen en yakındaki parka gidiyor, arabayı kendimize bağlıyor ve şezlong kiralayıp, uyuyorduk. En azından günde bir defa 1-1,5 saat kestirebiliyorduk ve bu da bize gerekli enerjiyi sağlıyordu.
Sadece 6 günlüğüne gitmiş olmamıza rağmen yanımıza Ela için bir bavul dolusu kıyafet almıştık, kirlendikçe ve terledikçe değiştirebiliyorduk. Genelde seyahatlerimizde Ela’nın eşyalarını koyduğumuz kabin içi bavulu uçağın kargosuna vermek yerine her zaman elimizde taşırız ve uçakta yanımızda olur. Böylece bavullarımız kaybolsa bile Ela’nınkiler yanımızda olur ve uçakta üstü ıslanırsa, kirlenirse, terlerse ve benzeri durumlarda bolca yedek kıyafetimiz olur.
İlk gezimizde daha önce defalarca gittiğimiz ve acil durumda hastane, doktor bilgimizin de olduğu Londra’yı özellikle seçmiştik, ancak ben yine “yeni bir yer görme isteğimi” engelleyememiş ve ikinci durak olarak Edinburg’u seçmiştim. Şehrin bir kısmının dik yokuşlu olması ve büyük taşlardan oluşması bizi zorladı, ancak çocuk arabamızın tekerleklerinin büyük olması sayesinde (Quinny) bu yolculuğumuz dahil, bir çok yolculuğumuzda dik yokuşlarda, patikalarda, taşlık yollarda arabamız bizi yarı yolda bırakmadı ve küçük hanımın keyfi sarsıntılardan hiç bozulmadı. Böylece Ela 5,5 aylıkken ilk seyahatini 3 uçak yolcuğu ile 6 günde Londra ve Edinburg’a yapmıştı.
Ela ile ikinci seyahatimiz Porto ve Lizbon’a olup, burayı tercih etmemizin sebebi Kasım ayında havanın diğer Avrupa bölgelerine göre biraz daha sıcak olmasıydı. Her zaman yaptığımız gibi en ön koltuğu aldık ve yukarıda anlattığımız numaralar ile sakin bir yolculuk ile önce Porto’ya vardık. Artık ek gıdalara başlamıştık ve orda rahat edebilelim diye bavulumuza kalacağımız gün kadar hazır sebze mamalarını koyduk. Tabii mamaya başlamamızla kirlenen kıyafet sayısında ciddi artış olduğunu da söylememiz lazım.
Geçen seferden idmanlıydık ve daha hazırlıklıydık. Kasım ayı olduğu için hava daha soğuktu ve bazen yağmur hafiften yağabiliyordu. Arabasının üstüne yağmurluğunu örterek geziyorduk, böylece rüzgârdan da koruyorduk. Ne yazık ki ileriki yaşlarda bu yağmurluğa da itirazlar başladı.
Çocukla seyahat etmenin güzel yanı her an yeni bir durumla karşılaşabiliyorsunuz. Bu aylarda seslerini keşfetmeye başlıyorlar ve Ela’nın bu keşfi de tam bizim bu seyahatimize denk geldi. Porto’da bir akşam nehrin kenarında huzurlu, sakin, güzel bir restoranda yemek yerken, Ela çıkardığı seslerin yankılanmasını fark edince, sesi gitgide yükseldi. Hatta mutfaktaki aşçılar bile Ela’nın çığlıklarını duyup, merak etmişlerdi ve garsondan onu mutfağa getirmesini rica etmişlerdi. Mutfak ziyaretimizden sonra, hızlıca yemek yiyip, kaçarcasına restorandan çıkmıştık.
Akıl edemediğimiz bir konu gittiğimiz şehrin fiziki koşullarına dikkat etmeliydik. Mümkün mertebe çok yokuşlu, dar ve patika yollardan oluşmamalıydı. Çünkü Lizbon örneğinde gördüğümüz üzere taksi her yere giremiyordu. Bu sebepten Lizbon’da kaleye çıkarken ve restoranların bulunduğu ara sokaklarda oldukça zorluk çektik. Bir de Lizbon’da lezzetli restoranlar genelde 4-5 masalık daracık mekanlardan oluşuyordu ve ne yazık ki arabamız içerde çok yer kaplıyor, onu dışarıda bıraksak, çocuk için uygun bebek masası olmuyor ve kucağımzda çocukla ne kadar rahat edebilirsek o kadar rahat oturabiliyorduk.
Bildiğiniz üzere 2 yaşından sonra birçok havayolu çocuklar için de bilet ücreti almakta olduğu için uzak ve bilet ücreti pahalı bölgelere 2 yaşından önce gitmeye çalışmakta fayda var. 2 yaşına 1 ay kala Mart başı biz tercihimizi San Francisco, Las Vegas ve Los Angles’dan kullandık. Bu seçimimizde THY’nin Los Angeles seferlerine yeni başlamış olması ve yeni rotalara yaptığı promosyonun payı büyüktür. 2013 yılında EURO 375,- e bilet alabilmiş ve o günkü kur ile 875 TL ödemiştik. THY’nin yeni başlayacağı rotaları ve promosyonları her zaman takip etmekte fayda vardır.
Kızımızın kilosu artıkça ve boyu uzadıkça, bebek yataklarını kullanamaz olduk. 2 yaşına kadar uçakta boş yer var ise yanımızdaki üçüncü kişiyi veya eşimi başka yere oturtuyor ve yanımızda boşalan yeri kızımıza veriyorduk. 2 yaşından sonra zaten kendisine ait koltuğu oluyordu ve rahat hareket etsin, ayağa kalkabilsin diye yine en ön koltukları tercih ediyorduk. İstanbul – Los Angeles arası uçuşlarda B777-300 ER tipi uçak kullanılıyor olup, 2 + 3 + 2 koltuk düzeni bulunmakta ve en ön koltukların orta kol koyma bölümleri kalkmıyor. Dolayısı ile gece uçuşlarınızda en ön koltuk yerine bir arka sırayı tercih edip, çocuğunuzu daha rahat yatırabilirsiniz. Biz babamızın oyununa gelip en ön koltuğu tercih etmiştik ve zavallı kızımız yandaki resimdeki gibi iki büklüm uyumak zorunda kalmıştı.
İstanbul – Los Angeles arası 13 saat 45 dakika sürüyor ve saat 12.45’de kalkan uçak, 16.30’da iniyordu. Yani Türkiye saati ile bütün gündüzü uçakta geçiriyor ve gece saat 02.30 da iniyorduk. Bu arada kızımız oldukça hareketlenmişti ve onu kadar uzun zaman oyalamak çok kolay olmayacaktı. Biz 2 yaşındayken ıpad kullandırmıyor ve çizgi film izletmiyorduk, dolayısı ile uçaktaki ekranların ve programların avantajlarını bu uçuşta kullanmadık.
Yolculuktan önce içinde hediye paketli yeni kitapların, stickerların, aktivite kitaplarının, yeni bir Barbie’nin, 2 set bol aksesuarlı yeni Barbie kıyafetlerinin ve 1 ay önce sakladığım çok yer tutmayan sevdiği oyuncakları içeren kocaman bir bavul hazırladım. Yol boyunca Ela sıkıldıkça bavuldan yeni bir şey çıkarıyor ve en azından yarım saat kazanıyordum. Hediye paketlerini aldığı ve açtığı zamanki heyecanları çok tatlıydı. Arada sıkılınca uçağın içinde koridorlarda tur atıyor, arada her zaman çantamızın vazgeçilmesi olan kayısı, kuru üzüm, yaban mersini ve muzdan atıştırıyorduk.
Akşama doğru yolcuların dinlenebilmesi ve uyuyabilmesi için uçakta ışıklar söndürüldü ve bizim için asıl macera o zaman başladı. Her zamanki gibi geniş mesafenin avantajı nedeniyle en ön koltukları seçmiştik ve Comfort class ile aramızda sadece bir perde vardı. Ne yazık ki Ela bu bölümü fark etti ve kendine yeni bir eğlence yarattı; bir anda gözden kayboluyor, hızlıca koşarak Comfort Class tarafına geçiyor ve çığlık çığlığa kahkahalar atarak koşuyordu. Tabii onu yakalamak için arkasından bende içeri dalıyordum. Bu şekilde en az 10-12 kovalamacımız oldu ve her seferinde kızımı kucaklayıp, özürler dilerek yerimize döndük.
Uçak yolculuklarında kızımız ile ikimiz genelde yalnız kalırız. Bu yolculuğumuzda da bizimle birlikte kız kardeşim vardı, ancak giderken genelde uyudu, dönerken de hastalandığı için bize gene faydası olmadı. Eşim ise her zamanki performansını göstererek önce işim var diyerek bilgisayarına gömüldü, sonra film izledi ve finali güzel bir uyku ile sonlandırdı. Özetle zorlu bu yolculukta tek başınıza olacağınızı bilip, ona göre hazırlıklı olmanızda fayda var.
Uzun İstanbul – Los Angeles yolculuğundan sonra 2 saatlik bekleme sonrası direk San Francisco’ya uçtuk. Tabii Ela daha önce çok uyumadığı için havalimanında ve bu uçuşta baygın gibiydi. Yolculuk boyunca saat farklarını ve uyku düzenini iyi hesaplayabildiğimiz için kızımız San Francisco’da jet lag olmadı. Bu 10 günlük seyahatimizde önce Las Vegas’a sonra Los Angeles’a iç uçuşlarımız oldu ve dönüş uçağımız yeniden Los Angeles’dandı. Dönüşte aldığımız bütün önlemlere rağmen ne yazık ki kızımız çok kötü jet lag oldu. Tam 1 hafta düzene sokabilmek için uğraştık ve eşim o bir hafta boyunca, uzun bir süre bu kadar saat farkı olan bir bölgeye bir daha gitmek istemediği konusunda demeçler verdi. Onu yeniden Amerika için ikna etmem 14 ayımı aldı.
Yemek konusuna gelince artık her şeyi yiyebiliyordu ve seçim yapmadığı için şanslıydık. Bu arada o yaşlarda kızımız her akşam süt içmeden uyumadığı için on günlük kutu sütü bavulumuza doldurup gitmiştik. Gün içinde karnının acıktığı acil durumlarda Starbucks’dan süt alıyor veya çantamızın vazgeçilmezi olan muz, kaysı, ceviz imdadımıza yetişiyordu. Arada yediği şeyler dışkısını fazla yumuşatıyor ve üstündeki kıyafetlerin hepsinin kirlenmesine sebep oluyordu.
Las Vegas’a çocukla gidecek olanlara önemli bir hatırlatma; kumarhanelerde oyun makinelerinin ve kumar aletlerinin başında çocuk ile duramıyorsunuz. Dolayısı ile iki kişi oynarken, birimiz kızımla uzakta durmak durumunda kalmıştık.
Kızımız için ve tabii ki kendimiz için Los Angeles’da Disneyland’a ve Universal Studiolarına gittik, ancak daha çok küçük olduğu için kendinden çok büyük olan Mickey karakterinden bile korktu ve benim kucağımda çektirdiği resimde ağlamaklı suratı ile çok komik gözüküyordu.
Disneyland’da daha önce Paris’de bindiğimiz Karayip Korsanları hoşuna gider diye bindirdik, şansımıza tam binerken uyuya kaldı. İlk başta üzüldük, ama sonra uyuya kaldığı için çok mutlu olduk, çünkü içerikler farklıymış; ilk başta karanlıkta gidiyorsunuz, birden ciddi bir yüksekten düşüyorsunuz ve ciddi ıslanıyorsunuz. Üstelik korsanlar Paris’deki kadar neşeli ve eğlenceli de değillerdi. Aynı hataya bir de Universal’de düştük; büyük yarım saatlik Universal turuna kızımız ile bindik. Çok şükür gene yorgunluğa dayanamadı ve bayıldı. Birazdan bindiğimiz araç bir kutunun içine girdi ve araçta Goril ile Dinazorun arasında ikisinin kavgasına maruz kaldık. Kesinlikle gerçekçi gibiydi ve kızımız uyanık olsaydı, çok ciddi bir travma geçirebilirdi. Siz bizim yaptığımız hataya düşmeyin; her Disneyland’da aynı isimli oyunlar farklı olabiliyor ve kendiniz öncesinde binip denemeden kızınız ile binmeyin. En eğlendiği bölüm tabii ki “Fantasyland” oldu. Bu arada Ela’yı 4 yaşına 2 ay kala Hong Kong’daki Disneyland’a götürdük ve orda 2 gün boyunca çok eğlenip, mutlu oldu. Artık Mickey, Minnie, Guffy, Donald amca’dan korkmuyor ve onlara sarılmak en büyük arzusu haline gelmişti.
Amerika gezimizi 23 aylık bir çocuk ile 10 günde İstanbul – Los Angeles –İstanbul uçuşları ve 3 ara uçuş ile 3 farklı şehirde tamamladık.
Ela 2,5 yaşındayken Ekim ayında İspanya’da Malaga –Granada- Sevilla seyahatine çıktık. Bu tatilde onu da mutlu etmek adına her gün kızımızı mutlaka yarım saat veya kırkbeş dakika oyun parkına götürdük.
Granada’da otelden çıkarken üstünü giymek istemedi ve bizde sebeplerini anlatarak bu konuda ısrarcı olduk. Kızımızla aramızda başlayan ufak tartışma inatlaşmaya döndü ve turistik bir meydanda yaklaşık 1 saat sürecek olan 2 yaş krizi ile karşı karşıya kaldık. Hiçbir şeyi dinlemeden ağlıyor, sakinleşmek istemiyor, kucağa gelmiyordu. Etraftaki insanlar ona ufak hediyeler, şekerler, çikolatalar getiriyor, hiçbirinin yüzüne bakmıyordu. Şirinlikler yapıyor, ilgisini başka yere çekmeye çalışıyorduk. Artık kendi de neden ağladığını unutmuştu ve devamlı hıçkırarak ağlıyordu. 1 saat sonunda sakinleşti. Böylece Granada meydanında ilk 2 yaş krizimizi yaşamış ve bir daha inatlaşmamayı, onun yerine ona alternatifler sunmayı acı bir deneyim ile öğrenmiştik.
Sevilla'da saray gezisinde Ela yorulduğu zaman yere oturmaya başladı. Böylece yandaki gibi komik sahneler oluştu. Birde girilmemesi için çekilen güvenlik zincirlerini kaldırıp diğer tarafa geçerek kendine yeni bir eğlence çıkardı. Tabii bizde bolca uyarı yedik. O zaman epey utanmıştık, ama şimdi geriye bakınca güzel bir anı olarak hatırlıyoruz.
Amerika’nın bir kez tadını almıştım ve yeniden gitmek için can atıyordum. Artık New york zamanı gelmişti, Ela’da biraz daha büyümüştü. Bu sefer uçak yolculuğumuz çok kolay geçti; normalde çok fazla çizgi film izletmediğimiz için uçaktaki ekranlardan çizgi film izlemesine izin verince çok mutlu oldu ve ekrana kilitlendi. Hostes’den Business Class’da kullanılan yumuşak kulaklıklardan rica ettik. Ayrıca bu tatilde ilk defa Ipad’ı aktif olarak kullandık. New York biz büyükler için güzel, ancak çocuklar için sıkıcı bir şehir. Keyifli uzun yemekler yemek istediğimiz zamanlar ve özellikle Outlet’e ayırdığımız gün ıpad kurtarıcımız olmuştu.
Geçen sefer ki gibi gidince jetlag olmadı, ancak dönüşte tam 1 hafta da uyku düzenini oturtabildik.
Öncelikle Singapur’un düzlüğe kurulmuş bir şehir olduğunu ve çocuk arabası ile çok rahat bir şekilde gezebileceğinizi belirtmek isterim. Alt geçitlere inmeniz gerektiği zamanda yürüyen merdivenler var ve rahatça inebiliyorsunuz.
Yemek konusunda biz değişik alternatifleri denemek ve otelde kahvaltı yaparak vakit kaybetmek istemediğimiz için otelden kahvaltı almamıştık. Bu durumlarda Ela otelimizin altında bulunan cafedeki kruvasanlar kendi deyimi ile poğaçalar ve her tatilde kurtarıcımız olan tahin-pekmez ikilisi ile kahvaltısını yaptı.
Öğlen ve akşam yemeklerinde tavuklu pilav, karidesli pilav, bizim yediğimiz etlerden ve dumplinglerden yedirdik.
Singapur’da en sevdiği ve keyifli vakit geçirdiği yerler hayvanat bahçesi ve Sentosa adası oldu. Daha önce kreşte öğrendiği hayvanları canlı ve bu kadar yakından görmek çok ilgisini çekti. Şovlara bayıldı. Sentosa adasında ise güneşli havanın, kumun ve denizin tadını çıkardı. Yanımızda kovaları olmasa bile bir pet şişe ile de oynayabileceğini görmüş olduk. Tabii ki şehir içi gezmeleri çocuklara sıkıcı geliyor. Genelde gittiğimiz şehirlerde onun için parklar bulur ve günde yarım saatimizi orda harcardık. Ancak Singapur’da oyun parkı pek gözümüze ilişmedi, zaten 1,5 gün çok eğlendiği için kendisi de öyle bir arayışa girmedi.
7 yaşındaki Ela için Sri Lanka inanılmaz eğlenceli ve enteresan bir gezi oldu. Çocuklar için Asya gezileri her zaman Avrupa ve Amerika’dan daha farklı ve keyiflidir. Ama Sri Lanka diğer asya ülkelerinden farklı olarak Ela’ya kısa sürede çok farklı deneyimler yaşattı;
Çocukla gezi deneyimlerimize istinaden Sri Lanka bebek arabası ile rahat gezilmesi mümkün bir ülke değil. Genelde bolca yürümek, tırmanmak gerekiyor. Çoğu yerde bebek arabasını kullanmanız bile mümkün olmaz. Çocuğunuzun rahatça yorulmadan yürüyebileceği, uzun merdivenleri çıkabileceği en az 5 yaştan sonra Sri Lanka’yı programınıza almakta fayda var.
Her şeyin daha kolay olacağını beklerken, yeni bir konsept ile karşılaştık: memnuniyetsiz Ela hanım. Daha havalimanında başladı küçük hanım;
Gelelim Prag maceralarına; Yılbaşı öncesi olduğu için şehrin hareketli ve ışıl ışıl hali hoşuna gitti. Şekerci dükkanları özellikle “Captain Candy”, kuklacılar, Viyana'daki 3 katlı Hamleys oyuncakçı dükkanına ve rengarenk hediye dükkanlarına bayıldı.
Prag'da Klementinum kütüphanesinde Barok kütüphane odasına girmeyerek sadece kapıdan bakmak ise büyük hayal kırıklığı oldu 😀😀. Kütüphane diyince içine girilmesi ve kitaplara bakılması gerekirmiş 😀. Turun devamında Astronomik kuleye çıkarken rehberin arkasında ilk sırada tırmanan olup, Türk olduğunu da göstermiş oldu😀.
Bu arada yeni ilgi alanı yüksekten şehri görmek; her yere tırmanmak istiyor, sonrasında da çok yoruldum diyip arıza çıkarmaya başlıyor😀.
Prag -Viyana trenimiz 06.50’de olduğu için yaklaşık 4 saatlik tren yolculuğunun ilk 1.5 saatinde uyudu. Sonrasında sıkıldım konusu yine gündeme gelince trende önce yürüyüş yapılıp sonrasında rüşvetle (zorla) kitap okutuldu. Sonrasında kaçınılmaz son ve telefondan ‘Peppa pig’ izlendi. Bu tatil özellikle bizimle daha çok vakit geçirsin diye yanımıza Ipad almadık ama biz de bir yere kadar dayanabildik...
Prag özellikle yürüyerek gezilebilecek bir şehir olduğu için Ela'yı uzun yürüyüşler biraz zorladı. Şekerciye, kuklacıya az kaldı diyerek, onu kandırmaya çalışırken kendisi bolca şeker stokladı ve bir de kukla aldırdı. Kim kimi kandırdı belli değil🧐.
Dönüş yolunda hem Viyana'yı hem de Prag'ı çok sevdiğini söyleyip duruyordu.
Artık kızımız büyüdüğü için ertelediğimiz, onun için sağlık açısından tehlikeli veya çocukla zor olacağını düşündüğümüz seyahatlerimizi yapmaya başladık. Oysa çocuk küçükken seyahat etmek çok daha kolaymış. Şimdi itirazlar ve talepler başladı.
Gelelim 8 yaşındaki Ela ile Fas gezimize;
Ela gezinin başında Marakeş’teki daracık sokaklardaki motosikletlerin gürültüsünden ve yarattığı egzoz kokusundan hiç hoşlanmamakla beraber Mayıs sonu havanın da sıcak olmasıyla birlikte otelden dışarı bile çıkmak istemedi. Çocuğu düşünerek Marakeş’te en azından 1 günü havuzlu beş yıldızlı bir otelde geçirmek üzere organize olsaydık, çok daha keyif alırdı.
Marakeş - Merzouga - Fes arasında 3 gün boyunca 6/8 saat araba ile yolculuk yapmak durumunda kaldık. Özel araba olduğu için ve yol boyunca gezilecek yerleri görmek için durduğumuz ve arada rüşvet amaçlı telefon da oyun oynamasına izin verdiğimiz için çok sıkıntı yaşamadık.
Çöl safarisi Ela için en heyecanlı ve eğlenceli kısım oldu. Çöldeki 1 saatlik deve sürüşü, kum tepelerine tırmanmak, kamp ateşinin başında oturmak ve kum sörfüne bayıldı.
Kampta rüzgar çıkınca çok fazla dışarıda oturtmadık, ama çadırın içi de çok sıcaktı. Uykusu gelen ve terleyen Ela huysuzlaşınca, yeniden dışarı çıktık. Ay ışığında otururken, eşimin akrep görmesi ile bizim çöl safarisi boyut değiştirdi. Gecenin geri kalan kısmında Ela çadırda uyurken babası nöbet tutmayı tercih etti. babamızın fazla pimpirikli olduğunu da söylemem lazım...
Sabah erkenden uyanıp, kum sörfü yapıp, resimler çekildi.. En çok da dönerken yaptığımız jeep çöl safarisine bayıldı.
Mavi şehir Chefchaouen Ela için şirinler köyünde gezmek gibiydi. Masmavi sokakların her köşesinde resim çekmek ve çektirmek istedi.
Bu gezide hayatının en ilginç deneyimlerinden birini yaşayan Ela Fas gezimizde en çok mutlu olan ve eğlenen oldu.
Bu web sitesinde çerez kullanılır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.